Eşim benden büyüktü ve yaşlıydı daha doğrusu ikinci eşimdi, iyi anlaşıyorduk sayılır ama ben ondan daha genç olduğum için bazı isteklerimi karşılayamıyordu. Birgun eşimin ilk evliliğinden olan oğlu babasını arayıp ilkdefa bize gelmek istediğini söyledi, eşim önce bana sordu, tabiki gelsin dedim ve bir hafta sonra geldi, okadar yakışıklı ve çekici bir delikanlıydıki gözlerimi ondan alamıyordum, oda sürekli benimle sohbet ediyor sorular soruyordu, gece ilerledi ve eşim uykum geldi ben yatacağım dedi gitti bis süre sonra oğlu karşı kanepeden kalkıp yanıma oturdu ve devamını okumak için diğer sayfaya gecebılırısnız
Eşimin oğlu yanıma oturdu. Başta gergin bir sessizlik oldu, ama kısa sürede kendini toparladı ve konuşmaya başladı. Gözleri ciddi, sesi ise alçak ve sakindi.
“Baba her zaman ketum biriydi,” dedi, derin bir nefes alarak. “Ama onunla ilgili bazı şeyleri paylaşmam gerektiğini düşündüm. Sana da söylemeliyim çünkü onun yanında olan kişi sensin.”
Merakla ona döndüm. “Ne gibi şeyler?” diye sordum.
“Baba, çok zor bir gençlik geçirdi,” diye başladı. “Annesiyle olan ilişkisi, babasıyla yaşadığı sorunlar… bunları hiçbir zaman tam anlamıyla atlatamadı. Bu yüzden bazen duygularını paylaşmakta zorlanıyor.”
Bu sözler beni şaşırttı. Eşim, güçlü ve sakin bir adam gibi görünüyordu. Ancak oğlunun anlattıkları, onun iç dünyasında daha farklı bir hikaye olduğuna işaret ediyordu.
“Peki neden bana bunları söylüyorsun?” diye sordum.
“Çünkü sen onun yanında olan kişisin. Bazen onun soğuk göründüğünü biliyorum ama aslında içinde çok şey taşıyor. Belki de onunla konuşarak biraz rahatlamasına yardımcı olabilirsin. Ben… ben bunları anlatmak için geldim.”
Bir süre sessizlik oldu. Söyledikleri beni düşündürmüştü. Eşimi daha iyi anlamam gerektiğini fark ettim. Onun güçlü görünümünün ardında neler sakladığını hiç merak etmemiştim.
“Teşekkür ederim,” dedim, ona minnetle bakarak. “Gerçekten bu kadar açık olman önemli. Ben de elimden geleni yapacağım.”
Oğul, hafifçe gülümsedi. “Bunu bilmek benim için yeterli,” dedi.
O gece onunla daha uzun süre konuşmaya devam ettik. Konu dönüp dolaşıp hayatın zorluklarına, aile bağlarına ve iletişimin ne kadar önemli olduğuna geldi. Bu sohbet, belki de bizim aramızda başlaması gereken ama bir türlü başlayamayan bir dostluğun ilk adımıydı.
Eşimle ilişkime ve onun geçmişine daha farklı bir gözle bakmam gerektiğini anlamıştım. Her şeyin bir hikayesi vardı ve onu anlamak, dinlemekle başlıyordu.
O gece eşimin oğluyla olan konuşmamızın ardından, kafamda pek çok düşünceyle yatağa gittim. Yine de bir huzur vardı içimde. Bazen bir yabancının bakış açısı, çok tanıdık gelen bir durumu bile değiştirebilirdi. Eşimin oğlu bunu başarmıştı.
Ertesi sabah eşim her zamanki gibi erken kalkıp mutfağa geçmişti. Kahvaltı hazırlıyordu, sessiz bir adamın jestleriyle. Ona gülümsedim, ama zihnim hâlâ oğlunun söyledikleriyle meşguldü. Eşimin güçlü ama ketum duruşunun ardındaki duygusal yaraları düşünüyordum.
Kahvaltıda, eşimin oğlu babasıyla sakin bir şekilde konuşmaya başladı. Gündelik konuların arasına geçmişle ilgili küçük sorular sıkıştırıyordu. Bu, bana onun aslında babasıyla daha yakın olmak istediğini gösteriyordu. Eşim ise, alıştığı sessizliğin konforunda, kısa ve kesin cevaplar veriyordu. Yine de bir değişim olduğunu hissediyordum. Baba-oğul arasındaki buzlar erimeye başlamış gibiydi.
Kahvaltıdan sonra eşim oğluna dönerek, “Bugün biraz yalnız vakit geçirmek ister misin? Şehri dolaşabiliriz,” dedi. Bu teklif, onun normalde yapmayacağı türden bir şeydi. Oğlu, şaşırmış ama memnun bir şekilde başını salladı.
İkisi dışarı çıktığında, içimde bir rahatlama hissettim. Belki de bu ziyaret, yalnızca oğlunun değil, eşimin de ihtiyacı olan bir şeydi. Onların bu anı paylaşmasına izin vermek, benim de eşimle olan ilişkimi güçlendirebilirdi.
Akşam döndüklerinde, yüzlerinde daha açık bir ifade vardı. Özellikle eşim, daha önce görmediğim kadar huzurlu görünüyordu. Oğluna dönüp, “Teşekkür ederim. Bazı şeyleri seninle paylaşmak sandığımdan daha kolay oldu,” dedi.
Oğlu, hafifçe gülerek, “Ben teşekkür ederim baba. Seni daha iyi anlamama izin verdin,” diye yanıtladı.
Gece geç saatlerde, eşimle baş başa kaldığımızda, ona sormadan edemedim. “Ne konuştunuz bugün? Seni böyle huzurlu görmek güzel.”
Eşim bir an durdu, sonra başını salladı. “Oğlumla geçmişten bahsettik. Annesinden, onunla yaşadığım zorluklardan… Bana yük gibi gelen şeylerin aslında paylaşılabilir olduğunu fark ettim. Belki de bu konuşma, ikimizin de ihtiyaç duyduğu bir şeydi.”
Bu sözler, eşimin içindeki değişimi daha da netleştiriyordu. İnsanların, ne kadar güçlü görünürse görünsün, bir şekilde bağ kurmaya ve kendilerini anlamaya ihtiyaç duyduğunu anladım.
Oğlu, birkaç gün daha bizimle kaldı. Ziyareti boyunca hem onunla hem de eşimle daha fazla vakit geçirdik. Bu süreçte, onun yalnızca eşimin ilk evliliğinden bir çocuk değil, aynı zamanda ailemizin bir parçası olduğunu kabul ettim.
Gidiş günü geldiğinde, eşimin oğluyla vedalaşırken gözlerinde bir hüzün vardı. Ama bu hüzün, aynı zamanda derin bir bağın da işaretiydi. Oğlunun ardından eşim bana döndü ve “Senin desteğin olmasaydı, bu kadar cesaret edemezdim,” dedi.
Elini tuttum ve gülümsedim. “Biz bir aileyiz. Birbirimize destek olmak zorundayız.”
Eşimin oğlu, yalnızca geçmişin gölgelerini değil, gelecekteki ışıkları da getirmişti. Bu ziyaret, hepimizin birbirimize ne kadar bağlı olduğunu ve her yarayı saracak bir sevgi olduğunu göstermişti.
Ve böylece, o geceden başlayarak, ailemizde yeni bir dönem başlamıştı.